‘ndaki konferansa katılan Cumhurbaşkanı Gül, kapsamlı bir savunma reformunun hayata geçirilmesinin önemine dikkat çekti ve Türkiye’nin; ilerleyen demokrasisi, gelişen ekonomisi, güçlü ordusu, genç ve kalifiye nüfusu, girişimci iş dünyasıyla uluslararası alanda giderek yükselen bir profil sergilediğini ifade etti. Cumhurbaşkanı Gül, izlediği ilkeli politikalar ve sergilediği vizyoner yaklaşımlarla dünyanın dört bir yanında sesi duyulan, dostluğu aranan bir ülke olan Türkiye’nin, bölgesinden başlamak üzere dünyaya güvenlik yayan bir konuma eriştiğini aktardı.
Cumhurbaşkanı Gül, konferansta yaptığı konuşmada sözlerine, “Milletleri aziz, devletleri ise güçlü kılan, şüphesiz onların köklü kurum ve gelenekleridir. 23 asırlık mazisi olan Silahlı Kuvvetlerimiz de milletimizin gözbebeği kurumlarımızdan biridir” diyerek başladı.
Yaklaşık iki yıl aradan sonra Harp Akademileri’nde tekrar hitap ettiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Gül, aradan geçen sürede, dünyada pek çok tarihî gelişmenin yaşandığını, uluslararası sistemin, siyasi, ekonomik ve askerî bakımdan yeniden şekillenmesine yol açacak bir sürece tanıklık ettiklerini belirtti.
KÜRESEL STRATEJİK DENGELERDE MEYDANA GELEN BÜYÜK DÖNÜŞÜM
Cumhurbaşkanı Gül, kıtalar ve ülkeler arasındaki güç dengelerinin değiştiği, tarihin akışının hızlandığı bir süreçten geçildiğine işaret ederek, bu dönemlerin ciddi risklerin olduğu kadar, muazzam fırsatların da doğduğu dönemler olduğunu söyledi. Bu itibarla, bu seneki konferansta öncelikle küresel stratejik dengelerde meydana gelen büyük dönüşüm ve kaymalara değineceğini bildiren Cumhurbaşkanı Gül, bu çerçevede de, Arap Baharı ile küresel güç dengesinin Asya-Pasifik’e kaymasının stratejik yansımalarına dair görüşleri ile yeni küresel stratejik iklimin güvenlik ve güç kavramlarını nasıl etkilediğini aktaracağını ifade etti.
TÜRKİYE’NİN YENİ GÜÇ KONSEPTİ
Konuşmasının son bölümünde ise, Türkiye’nin bu gelişmelerin şekillendireceği yeni küresel dengelerde yerini almak için ne tür politikalar izlemesi gerektiği hakkındaki fikirlerini anlatacağını kaydeden Cumhurbaşkanı Gül, bu kapsamda, Türkiye’nin savunma stratejisinde gerçekleştirmesini gerekli gördüğü reformlardan bahsederek ülkemiz için yeni bir güç konsepti ortaya koyacağını bildirdi.
ARAP BAHARI: “MODERN TARİHİN ÜÇÜNCÜ DEMOKRASİ DALGASI”
Cumhurbaşkanı Gül, küresel stratejik denklemdeki değişim bakımından son dönemde yaşanan en önemli gelişmenin, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da cereyan etmekte olan halk hareketleri olduğunu ve bu dönüşümün önümüzdeki on yıllara damgasını vuracağını söyledi. Arap Baharı’yla bölgede gecikmiş, ancak çok kuvvetli ve geri döndürülemeyecek bir süreç başladığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Gül, “Kapsamı ve muhtemel etkileri dikkate alındığında, modern tarihin üçüncü demokrasi dalgası olarak addedilebilecek tarihî bir dönüşüm yaşanmaktadır. Bu süreç de, Batı Avrupa ve Amerika’da cereyan eden birinci demokrasi dalgası, 1989’dan sonra Doğu Avrupa ve Latin Amerika’da yaşanan ikinci demokrasi dalgası gibi tarihteki yerini alacaktır. Ayrıca, başta İslam dünyası olmak üzere, dünyanın çeşitli yerlerinde hak ve adalet özlemi çeken pek çok halk için bir ilham kaynağı olacak, önümüzdeki yıllarda dünyayı dönüştürmeye devam edecektir” dedi.
“ARAP BAHARI SİYASİ ORYANTALİSTLER VE KÜLTÜREL RÖLATİVİSTLERİ HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRATTI”
“Arap Baharı” veya “Arap Uyanışı” kapsamında, Tunus’ta, Mısır’da, Libya’da ve Yemen’de diktatörleri yerinden eden bölge halklarının, Suriye’de de hayatları pahasına özgürlük, adalet ve onur mücadelesi vermeye devam ettiklerini belirten Cumhurbaşkanı Gül, “Bu halk hareketleri, İslam’ın demokrasiyle uyumlu olmadığını iddia eden ‘siyasi oryantalistleri’ de, ‘biz başka bir kültüre aidiz’ kisvesi altında halklarını insan haklarından, demokrasiden ve cinsiyet eşitliğinden mahrum bırakan ‘kültürel rölativistleri’ de hayal kırıklığına uğratmıştır” diye konuştu.
“BÖLGE HALKLARI, MİLLÎ SAYGINLIKLARINI YENİDEN ELDE ETMEK İÇİN İSYAN ETTİ”
Cumhurbaşkanı Gül, konuşmasında küreselleşmenin tarihin akışını hızlandırdığına işaret ederek toplumların siyasi, ekonomik, sosyolojik ve kültürel kimyalarının değiştiğini, hiçbir rejimin halkını demir perdelerin arkasından yönetme lüksü kalmadığını aktardı. Bu hareketlerin baskın bir ideolojiden ve belirgin bir dış manipülasyondan uzak olmasının ümit verici bir durum olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Gül, sözlerini şöyle sürdürdü: “Zira bölge halkları, gerek Soğuk Savaş sırasında, gerek sonrasında tüm ideolojik akımların dertlerine çare olmadığını acı tecrübelerle öğrenmiştir. Neticede, bu başarısızlıklar bölge halklarını umutsuzluğa ve karamsarlığa itmiş, adalet ve onur kavramlarını zedelemiştir. Nitekim bölge halkları, sadece yukarıda saydığım evrensel değerler ve haklı talepleri adına değil, aynı zamanda uzun süreden beri bastırılmış olan millî gurur ve saygınlıklarını yeniden elde etmek için de isyan etmişlerdir.”
MISIR VE TUNUS’TAKİ ZİHNİYET DEĞİŞİMİ
Devrimden sonra Mısır ve Tunus’u ziyaret eden ilk devlet başkanının kendisi olduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Gül, her iki ülkede de muazzam bir zihniyet ve siyasi iklim değişimi gördüğünü, ayrıca bu ülke halklarının gelecekte başarılı olacaklarına dair taşıdıkları inanç ve arzunun kendisini etkilediğini söyledi.
“LİBYA OPERASYONUNDAKİ PERFORMANSINDAN DOLAYI ORDUMUZLA GURUR DUYDUM”
Libya’da ise, bedeli ağır olsa da, özgürlük ve hak mücadelesinden Libya halkının galip çıktığına değinen Cumhurbaşkanı Gül, “Bu vesileyle, Silahlı Kuvvetlerimizi Libya’daki 25 bin vatandaşımızın tahliyesinde ve bilahare yürütülen insani operasyonlarda gösterdiği üstün başarı ve fedakâr çalışmalardan dolayı tebrik ederim. Silahlı Kuvvetlerimizin sivil unsurlarla eşgüdüm içinde gerçekleştirdikleri operasyonlar tüm dünyanın takdirini kazanmıştır. Ayrıca, Libya’ya yönelik NATO operasyonlarına bir denizaltı, dört fırkateyn, bir destek gemisi, bir tanker uçak ve altı F-16 uçağı ile iştirak eden Silahlı Kuvvetlerimizin mükemmel performansından gurur duyduğumu ifade etmek isterim. Esasen Libya operasyonu, Kore, Somali, Bosna, Kosova, Afganistan ve Lübnan gibi pek çok kriz bölgesinde uluslararası barış ve istikrara katkıda bulunan kahraman ordumuzun başarılar zincirine bir yenisini eklemiştir” dedi.
“TÜRKİYE, SOYDAŞ VE AKRABA TOPLULUKLAR İÇİN BİR ORTAK VATANDIR”
Cumhurbaşkanı Gül, Silahlı Kuvvetlerimizin bu faaliyetlerinin artık dış politikamızın temel sütunlarından biri haline geldiğini vurguladı. Orta Doğu, Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya’daki halklarla kadim kardeşlik ve akrabalık ilişkileri bulunduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’nin bu bölgelerde yaşayan soydaş ve akraba topluluklar için adeta bir “ortak vatan”, İstanbul ve Anadolu’nun bu halkların yüzyıllardır yüzlerini ve kalplerini çevirdikleri coğrafya olduğunu söyledi.
“ORTA DOĞU’DAKİ DEĞİŞİM RÜZGÂRLARI BARIŞ VE İSTİKRARA TAHVİL EDİLEBİLMELİ”
Konuşmasında Cumhurbaşkanı Gül, “Ecdadımızın çekilmesinin ardından Orta Doğu halkları neredeyse bir asırdır barış ve huzurdan mahrum yaşamaktadırlar. Türkiye olarak, kardeş halkların uzun süredir mahrum olduğu “barış primi”nden (peace dividend) nihayet yararlanacağı günleri görmek için sabırsızlıkla bekliyoruz. Bununla birlikte, Orta Doğu’daki değişim rüzgârlarının barış, istikrar ve refaha tahvil edilebilmesi bugünden atacağımız cesaretli adımlara bağlı olacaktır” dedi.
“TÜRKİYE’NİN BÖLGEDEKİ GELİŞMELERİ UZAKTAN İZLEME LÜKSÜ YOKTUR”
Geleceğe dair müspet beklentilere rağmen, Türkiye’nin yakın çevresinde gerek bölgesel, gerek küresel güvenlik ve istikrarı ilgilendiren büyük risk ve tehditlerin de mevcut olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Gül, “Komşumuz Suriye’de akan kan devam etmekte, Irak’ta mezhepsel temelde siyasi istikrarsızlık yaşanmakta, İran’ın nükleer programı çerçevesinde odaklanan gerilimin sıcak bir çatışmaya dönüşme ihtimali bulunmaktadır. Yakın komşularımızda cereyan eden bu istikrarsızlık ortamı, bölgesel ve küresel güç mücadelelerin provasının yapıldığı yeni bir “Soğuk Savaş sahnesi”ne dönüştürülmek istenmektedir. Bölgedeki gerilimin sıcak çatışmalara veya iç savaşa sebep olması durumunda, yeni bir belirsizlik ve kaos ortamının doğması yüksek bir ihtimaldir. Bu şartlar altında, Türkiye’nin gelişmeleri uzaktan izleme lüksü yoktur” dedi.
“TÜRKİYE İÇİN DİPLOMATİK AKTİVİZM VE ASKERÎ HAZIRLIK SEÇENEK DEĞİL, ZORUNLULUKTUR”
Ülkemizin bir yandan her türlü olumsuz senaryoya karşı hazırlanırken, diğer yandan böylesine bir felaketin önüne geçmek için diplomasinin tüm imkânlarından azami ölçüde yararlanmak mecburiyetinde olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye için diplomatik aktivizmin ve askerî hazırlığın seçenek değil, zorunluluk olduğunu belirtti.
“BÖLGEDE, BÖLGE DIŞI AKTÖRLERİN ZORLAMASIYLA BİR DÜZEN KURULMAMALI”
Cumhurbaşkanı Gül, ülkemizin, Arap Baharı’nın kazanımlarını konsolide etmek, bölgedeki barış ve istikrarı kalıcı kılmak için bölgesel iş birliği ve güvenlik mimarilerini şimdiden planlamak ve öncülük etmek durumunda olduğunu ifade ederek, “Bölgede, bölge dışı aktörlerin zorlamasıyla kurulan düzenin ne maliyetlere sebep olduğunu hep birlikte görmekteyiz. Soğuk Savaş’ın ardından Avrupa’da demokratik genişlemenin, güvenlik ve refahın pekiştirilmesinde AGİT, NATO, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği gibi bölgesel yapılanmaların büyük katkısı olduğu aşikârdır. Maalesef, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da tüm bölgeyi kapsayan etkili bir güvenlik mimarisi ve bölgesel ekonomik entegrasyon mekanizması bulunmamaktadır. Bu süreçlerin önündeki en büyük engellerden biri Arap-İsrail ihtilafıdır” şeklinde konuştu.
Kitle İmha Silahlarından Arındırılmış Bölge oluşturulması da dâhil AGİT benzeri bir “bölgesel güvenlik mimarisi”nin Orta Doğu’da kurulmasının artık bir zaruret haline geldiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Gül, aynı şekilde, bölgede demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları konularında ilk aşamada gönüllülük esasına bağlı olacak bir “bölgesel insan hakları mekanizması”na da ihtiyaç bulunduğunu aktardı.
“BÖLGE ÜLKELERİ ARASINDAKİ GELİR FARKLILIKLARINI AZALTACAK İŞ BİRLİĞİ MEKANİZMASI KURULMALI”
Cumhurbaşkanı Gül, bölge ülkeleri arasında gelir farklılıklarını azaltacak, bölgede refahı yayacak bir “ekonomik entegrasyon ve iş birliği mekanizması”nın kurulmasının, Orta Doğu’nun huzur ve geleceği bakımından son derece önemli olduğunu bildirdi. Diğer yandan, Filistin halkının dramının, bölgedeki kargaşa ve çatışmaların temel sebebi olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, bu sorunun, dünyanın çeşitli bölgelerinde aşırılık ve radikalizmi besleyen bir kaynak olduğunu da dile getirdi. Değişmediği takdirde bu durumun, bölgenin ve hatta tüm dünyanın barış ve refah içinde yaşama umutlarını yok etme potansiyeline sahip olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Gül, bölgedeki yeni siyasi iklimi en dikkatli takip ve analiz etmesi gereken ülkenin İsrail olduğunu bildirdi.
“FİLİSTİN DEVLETİNİN KURULUŞUNA İMKÂN TANIMADIĞI TAKDİRDE İSRAİL ‘APARTHEID’ REJİMİNE DÖNÜŞÜR”
Bölgedeki demografik trendlerin İsrail’in aleyhine çalıştığını ifade eden Cumhurbaşkanı Gül, Başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve onurlu bir Filistin devletinin kuruluşuna imkân tanımadığı takdirde İsrail’in, önümüzdeki 50 yıl içinde tam anlamıyla bir “apartheid” rejimine dönüşeceğini, bu nedenle de, İsrail’in stratejik bir bakış açısıyla, adil bir barışa ulaşmak için çaba göstermesinin kendi çıkarına olduğunu söyledi.
“DÜNYANIN AĞIRLIK MERKEZİ, ASKERÎ VE STRATEJİK BAKIMDAN ASYA PASİFİK’E KAYIYOR”
Cumhurbaşkanı Gül, dünyanın sıklet merkezinin sadece ekonomik manada değil, askerî ve stratejik bakımdan da Asya Pasifik’e kaydığını belirterek, “Soğuk Savaş döneminde ABD ve Sovyetler Birliği’nin liderliğinde kanatlara kayan güç dengesi, yeniden dünyanın kadim medeniyetleri olan Çin, Hindistan ve Orta Doğu’da teşekkül etme istidadına girmiştir. Aslında bu durum, tarihin yeniden normalleşmesi, bundan 200 yıl önce dünyanın ağırlık merkezini oluşturan kıta, bölge ve ülkelerin yeniden eski ağırlıklarına kavuşmaları olarak da telakki edilebilir. Siyasi ve iktisadi tarih göstermektedir ki, ekonomik güç ülkeler tarafından arzu edildiğinde çoğu zaman askerî güce ve nüfuza tahvil edilebilmektedir. Bu nedenle, Asya’nın ekonomik açıdan yükselen güçlerinin, sadece bölgelerinde değil, tüm dünyada söz sahibi olmak için diğer yeteneklerini de geliştireceklerinin emareleri şimdiden görülmektedir” dedi.
“STATÜKOYU KORUMAYA ÇALIŞAN ÜLKELER, TARİHİN HIZLI AKIŞININ DIŞINDA KALACAKLARDIR”
Avrupa ve Transatlantik odaklı savunma anlayışını gözden geçirmenin zaruret halini aldığını dile getiren Cumhurbaşkanı Gül, sözlerine şöyle devam etti: “Hepimiz biliyoruz ki, iyi bir kurmay subay, cari operasyonel planlamanın yanında, stratejik planlama da yapabilen bir subaydır. Bu nedenle, dönüşüm sürecinin dinamiklerini iyi irdelemek, ivme kazanan bu tarih akışında isabetli tahminleri yapabilmek ve buna göre inisiyatif alabilmek çok önemlidir. Tutarlı bir stratejik planlamayla uluslararası arenada kendilerine gerçekçi rol biçen ülkeler, önümüzdeki on yıllarda küresel gelişmeleri yönlendireceklerdir. Bunu yapmayan, statik yaklaşımlarla, savunmacı tepkiler veren ve sadece statükoyu korumaya çalışan ülkelerin ise bu hızlanan tarih akışının dışında kalacakları aşikârdır.”
ADİL VE MUKTEDİR BİR DÜZEN BEKLENTİSİ
2010 yılında Chatham House’ta yaptığı konuşmada, temel olarak, “Avrupa-merkezli” bir düzenden ziyade “küresel-odaklı”, kapsayıcı, güç merkezlerini çoğaltan, adil, ancak muktedir bir düzen beklentisini dile getirdiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Gül, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde ABD, AB, Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya ve Türkiye gibi büyük güçlerin uyumuna dayanan bir güç dengesinin ortaya çıkmasının kuvvetle muhtemel olduğunu dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Gül, ülkemizin söz konusu güç dengesinde hak ettiği yeri alması için Silahlı Kuvvetlerimiz dahil tüm kurum ve kuruluşlarımızın şimdiden bu vizyon çerçevesinde çaba göstermeleri gereğine işaret ederek, küreselleşmenin etkisiyle dünyadaki her konunun ve her gelişmenin birbiriyle irtibatlı hale geldiğini söyledi.
“GÜVENLİK, DİPLOMASİ VE GÜÇ KAVRAMLARI YENİDEN FORMÜLE EDİLMELİ”
İnsanlığın tümünü yakından ilgilendiren her meselenin, diğerleriyle iç içe geçmiş durumda olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Gül, tüm bu gelişmelerin, güvenlik, diplomasi ve güç kavramlarının yeniden düşünülmesi ve formüle edilmesini de gerekli kıldığını aktardı.
Askerî güç ve yeteneklerin artık sadece savaş yapmak suretiyle politikanın veya diplomasinin hedeflerine hizmet etmediğini, Silahlı Kuvvetlerin yeteneklerinin bugün barışı koruma misyonlarından doğal felaketlere müdahaleye, tahliye operasyonlarından savaş sonrası yeniden yapılandırma ve kamu diplomasisi çalışmalarına kadar geniş bir sahada dış politikaya katkıda bulunduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, güvenlik kavramına daha bütüncül ve küresel bir anlayışla yaklaşılması gerektiğini vurguladı.
“TEHDİT VE FELAKETLERLE MÜCADELEDE ASKERÎ VE SİVİL YETENEKLER BİRBİRİNİ TAMAMLAMALI”
Cumhurbaşkanı Gül, çevre güvenliği, enerji güvenliği, biyolojik güvenlik, gıda güvenliği, nükleer güvenlik ve siber güvenlik gibi kavramlar üzerinde de artan şekilde kafa yorulması ve bu tehdit ve felaketlerle mücadelede askerî ve sivil yeteneklerin uyumlu ve birbirini tamamlayıcı şekilde kullanılmasının giderek önem kazandığını belirterek, buna Japonya’daki tsunami felaketini örnek olarak gösterdi.
Konuşmasında, bu tehditlerin etkili bir uluslararası iş birliğini de gerektirdiğine değinen Cumhurbaşkanı Gül, bu itibarla, 2010 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda “Küresel Acil Müdahale Yeteneği” oluşturulması çağrısında buluğunu da hatırlattı. Cumhurbaşkanı Gül, bu yöndeki çalışmaların Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından da kabul edilen HOPEFOR girişimi çerçevesinde devam ettiğini dile getirerek, “Tabiatıyla bunca çok tehdidin bulunduğu bir dünyada ‘askerî güç’ halen önemini korumaktadır” dedi.
“GÜVENLİĞİN İDAMESİNDE ‘ASKERÎ GÜCÜN’ YANINDA ‘YUMUŞAK GÜÇ’ DE ÖNEMLİ”
Cumhurbaşkanı Gül, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel faktörlerin de artan ölçüde güvenlik denkleminin ayrılmaz birer parçası haline geldiğine işaret ederek güvenliğin idamesinde artık “yumuşak güç” olgusu olarak adlandırılan bu parametrelerin de “askerî güç” unsurunun yanına eklendiğini söyledi.
‘AKILLI GÜÇ’ YERİNE ‘ERDEMLİ GÜÇ’ YAKLAŞIMI
Kalıcı barış ve istikrarın zorlamadan ziyade teşvik, özendirme ve sahiplenme duygusu yaratacak yumuşak güç unsurlarıyla mümkün olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Gül, “Bunun neticesinde terminolojide ‘akıllı güç’ (‘smart power’, ya da bir başka deyişle ‘uyanık güç’) tabiri ortaya çıkmıştır. ‘Akıllı güç’, askerî ve yumuşak güç unsurlarının şartlara göre belirli bir denge ve karşılıklı destek ilişkisi içinde kullanılmasını öngören bir yaklaşımdır. Esasen Anglo-Sakson geleneğinin faydacı ve pragmatik zihniyetini yansıtan bu kavramın dahi, bizim arzu ettiğimiz güç nosyonuna tam olarak karşılık vermediği kanaatindeyim. Ben, ünlü Türk düşünürü Farabi’nin ‘erdemli toplum’, ‘erdemli şehir’ kavramlarından yola çıkarak, Türkiye’nin ‘erdemli güç’ (İngilizce tabiriyle ‘virtuous power’) olarak hareket etmesi ve bu yolda ilerlemesi gerektiğini düşünüyorum” dedi.
“DEMOKRATİK VE EKONOMİK REFORMLARIN EN GÜÇLÜ TAKİPÇİSİYİM”
Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’nin erdemli güç olması için her şeyden önce evimizin tertipli olması gerektiğine değinerek sözlerine şöyle devam etti: “Bu doğrultudaki görüşlerimi hayata geçirmek için ülkemizdeki demokratik ve ekonomik reformların en güçlü takipçisi oldum. Aynı zamanda, 2003 yılında Tahran’da yapılan İKÖ Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda ve bilahare pek çok başka vesileyle İslam ülkelerine, hukukun üstünlüğü, hesap verilebilirlik ve cinsiyet eşitliği gibi demokrasinin temel ilkelerini geçerli kılacak şekilde kendi evlerini düzene koymaları çağrısında bulundum.”
“DEMOKRASİ BİR ÜLKENİN İSTİKRAR, REFAH VE GÜVENLİĞİNİN EN TEMEL TEMİNATIDIR”
Dünyadaki tüm demokratik devrimlerin, temel hak ve özgürlükleri genişletmenin, hesap verebilir yönetimlere sahip olmanın ve hukukun üstünlüğünü tesis etmenin, devletleri ve rejimleri güçsüzleştirmediğini gösterdiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Gül, “Kısaca demokrasi olarak ifade ettiğimiz bu değerler manzumesi, bir ülkenin istikrarının, refah ve güvenliğinin en temel teminatıdır. Ayrıca, bölgesel ve uluslararası barışın da güvencesidir. Bu gerçeği en veciz şekilde ifade eden söz şüphesiz Aziz Atatürk’ün ‘Yurtta sulh, cihanda sulh” sözüdür. Uzun yıllar biraz slogan havasıyla serdettiğimiz bu söz, aslında hem güvenlik politikamıza, hem de dış politikamıza rehberlik eden bir ifadedir” dedi.
Yurtta sulhu sağlamanın en etkili yolunun, ülkemizi her açıdan birinci sınıf bir demokrasi haline dönüştürmekten geçtiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, demokrasiyi tüm kurum, teamül ve evrensel kriterleriyle benimsediğimiz zaman ülkemizde gerçek barış ve huzurun yakalanabileceğine işaret etti.
GELİŞMİŞ BİR DEMOKRASİNİN TEMEL İLKELERİ
Gelişmiş bir demokrasinin sadece seçimler sonrasında çoğunluğun iradesinin icraata yansıması olmadığına da dikkat çeken Cumhurbaşkanı Gül, gelişmiş bir demokrasinin, anayasal düzen içinde tüm kurum ve kuruluşlar bakımından fren ve denge sistemlerinin hâkim olduğu, hukukun üstünlüğü ilkesi zemininde temel hak ve özgürlüklerin herkes için kıskançlıkla korunduğu, adaletin gecikmeden tecelli ettiği bir düzen olduğunu da belirtti.
Cumhurbaşkanı Gül, bu bağlamda, ifade, basın ve örgütlenme özgürlüğü ile farklılıklara hoşgörüyle yaklaşmaya da özellikle dikkat çekti.
Cumhurbaşkanı Gül, ülkemiz gibi çok kültürlü imparatorlukların tecrübesini miras edinmiş ülkelerin, her şeyden önce hoşgörü, vizyon ve basiret sahibi olduğunu ve politikalarını sadece cari konjonktüre göre değil, 20 yıl, 50 yıl sonrasına göre hesaplayıp uyguladıklarını belirtti.
“YAPAY VE ABARTILI KORKULARA KAPILMADAN SORUNLARIN ÜZERİNE CESARETLE GİTMELİYİZ”
Cumhurbaşkanı Gül, “Millet olarak millî birlik ve bütünlüğümüz ile demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimizin temel nitelikleri konusunda tam bir mutabakat içinde olduğumuzdan hiç şüphem yoktur. Dolayısıyla, yapay ve abartılı korkulara kapılmadan, sorunların üzerine cesaretle gitmeli ve çözümlerini ertelememeliyiz. Milletimizin bekasını ilgilendiren her sorunu, çağdaş dünyanın gerçeklerine uygun olarak, demokrasi ve ortak değerlerimiz temelinde çözmek basiretini göstermeliyiz. Unutmayalım ki, bu tür korkular, kısır siyasi kavgalar ve basiretsiz politikalar dolayısıyla 1970’li ve 1990’lı yılları heba ettik. Bu yıllar ülkemizin irtifa kaybettiği, gelişmiş ülkelerle aramızdaki mesafenin her bakımdan açıldığı bir dönemdir” dedi.
KÜRESEL EKONOMİK VE STRATEJİK KONJONKTÜRÜN TÜRKİYE’YE SUNDUĞU FIRSAT
Ülkemiz için meselenin, sadece istikrar ve büyüme değil, aynı zamanda bir ‘yakalama’ ve ‘öne geçme’ mücadelesi olması ve bu hedef doğrultusunda milletçe siyasi, ekonomik, askerî, teknolojik, bilimsel ve kültürel alanda topyekûn bir “yakalama” ve “öne geçme” mücadelesini kararlılıkla sürdürmemiz gerektiğini belirten Cumhurbaşkanı Gül, “Bu hedef ve mücadeleyi, bir beka meselesi olarak görmek durumundayız. Halihazırdaki küresel ekonomik ve stratejik konjonktür ülkemize böyle bir fırsat tanımaktadır. Ancak bunu heba etmemiz durumunda gelecek nesillerin bizi affetmeyecekleri aşikârdır” diye konuştu.
“DEMOKRASİ, TERÖRLE MÜCADELE ETMENİN EN ETKİLİ YOLUDUR”
Günümüzde demokrasi olmadan güvenlik, güvenlik olmadan da gerçek bir demokrasiden bahsedilemeyeceğine vurgu yapan Cumhurbaşkanı Gül sözlerini şöyle sürdürdü: “Dolayısıyla, demokrasi, terörle mücadele etmenin hem en etkili yolu; hem de kıskançlıkla korumamız gereken en değerli erdemimizdir. Terörle mücadelede, taleplerini şiddete başvurmadan, demokratik sistem içinde dile getiren vatandaşlarımızı, teröre destek veren, teröre bulaşan kesimlerden ayırmak çok önemlidir.”
Cumhurbaşkanı Gül, güvenlik güçlerimizin bugüne kadar canları pahasına ortaya koyduğu mücadelenin, terör sorununu demokrasiyi genişleterek ve toplumsal uzlaşıyı güçlendirerek çözme imkânını vereceğini belirtti.
TÜRKİYE’NİN SAVUNMA SANAYİNDE YAPTIĞI HAMLELER
Askerî bakımdan ülkemizin NATO’nun ikinci en büyük ordusuna sahip bulunduğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’nin son dönemde savunma sanayi alanında yapılan büyük hamlelerle, Silahlı Kuvvetlerimizi çağın gerektirdiği modern yazılım ve fizikî donanıma kavuşturmak yönünde ilerlediğini de belirtti.
“KAPSAMLI BİR SAVUNMA REFORMU HAYATA GEÇİRİLMELİ”
Cumhurbaşkanı Gül, tüm dünyada silahlı kuvvetlerin eldeki ekonomik imkânlara ve tehdit durumuna göre en etkin ve optimal yapıya kavuşturulması yönünde ciddi reformların yapıldığını, bu itibarla ülkemizin de, uzun yıllardır gerçekleştiremediği kapsamlı savunma reformunu hayata geçirmesi gerektiğini bildirerek, “Genelkurmay Başkanlığımızın da esasen bu yönde çalışmalar yürütmesinden büyük memnuniyet duyuyorum” dedi.
“BÖLGEMİZDEN BAŞLAYARAK DÜNYAYA GÜVENLİK YAYAN BİR ÜLKEYİZ”
Türkiye’nin; ilerleyen demokrasisi, gelişen ekonomisi, güçlü ordusu, genç ve kalifiye nüfusu, girişimci iş dünyasıyla uluslararası alanda giderek yükselen bir profil sergilediğini bildiren Cumhurbaşkanı Gül, izlediği ilkeli politikalar ve sergilediği vizyoner yaklaşımlarla dünyanın dört bir yanında sesi duyulan, dostluğu aranan bir ülke olan Türkiye’nin, bölgesinden başlamak üzere dünyaya güvenlik yayan bir ülke konumuna eriştiğini aktardı.
“ADİL VE DEMOKRATİK BİR KÜRESEL DÜZENİN TESİSİ YÖNÜNDEKİ ÇABALARIMIZI SÜRDÜRECEĞİZ”
Konuşmasının sonunda, “Türkiye, ait olduğu çok boyutlu coğrafyaya dar kulüp üyelikleri çerçevesinde bakmadan, bir yandan, Avrupa ve Transatlantik kurumlarıyla entegrasyonunu derinleştirmeye, diğer yandan, yakın bölgesine ve ötesine barış, adalet ve refahı yaymaya çalışmaktadır” diyen Cumhurbaşkanı Gül, ülkemizin, değerlere dayalı ekseni ve 360 derecelik ufkuyla bundan sonra da adil ve demokratik bir yeni küresel düzenin tesisi yönündeki çabalarını aynı azim ve kararlılıkla devam ettireceğini vurguladı.