Selçuk Acar, NEW YORK – ABD Başkanı Barack Obama’nın askeri operasyon için kullandığı ”kırmızı çizgi” mi, Rusya’nın en küçük kınama kararı dahil Suriye’ye yönelik her türlü eyleme karşı BM Güvenlik Konseyi’nde yaktığı kırmızı ışığın mı galip geleceği, uluslararası toplumun bugünlerdeki en büyük merakını oluşturuyor.
ABD’nin Arap müttefikleri ve Türkiye dışında, başta BM Güvenlik Konseyi’ndeki P5’in (5 Daimi üye) 3 ülkesi, ABD, Fransa ve İngiltere üçlüsü olmak üzere, Suriye’ye müdehaleyi haklı göstermek için her türlü yolun bulunması konusundaki çalışmalarını noktalayıp, artık ciddi bir operasyon için eyleme geçme zamanına yaklaşıldığı ifade ediyorlar. Bu, sadece Washington’da değil, diğer ülke başkentlerinde, hatta uluslararası toplumun en meşru örgütü BM’deki hakim düşünce olarak öne çıksa da, Beyaz Saray’ın, Kogre’ye danışması yüzünden hala bir siyasi sürece ihityaç olduğu ise, gözlerden kaçmayacak önemli bir Washington gerçeği.
Öte yandan, bu konuda önceden belirli safların daha da netleşip, dünyaya kimyasal katliam sonrasında yapılacak saldırının daha meşru ve uluslararası hukuka uygun olması için bugün BM’de yapılan girişimde, Rusya ve Çin’in yaktıkları kırmızı ışığının hiç de kolay sönmeyeceği bir kez daha görüldü.
BM’deki ‘Doğu bloğu’nun bu kırmızı ışığı karşısında, bir başka önemli ve meşru bir gerçek, ölü sayısının 100 binleri geçip, bunlardan bir kısmının kimyasal saldırılarla gerçekleştirilmesine varan insanlık katliamı olmasıdır. Buna karşı yakılan veya yakılacak hiçbir kırmızı ışığın, insanlık dramına verilecek cevabı durdurabilmesi mümkün görünmüyor. Buna cevap uzasa da, uluslararası toplumun bir şekilde bir cevap vermesi lazım en azından…
Suriye’deki tüm gelişmeleri medya askeri operasyonu tüm dünyaya an meselesi gibi gösterse ve Obama’nın ”kırmızı çizigi” sözü öne çıksa da, gerek Rusya’nın BMGK’daki sönmeyen ‘kırmzı ışığı”, gerekse de Obama’yı içerde zorlayan Kongre yüzünden, Washington’da siyasi bir sürecin uzayacağına hatta kolay bir şekilde bu sürecin sonuçlanmayacağına işaret ediyor.
Virginia Cumhuriyetçi Parti Kongre Üyesi Scott Rigell’in hazırladığı çoğunluğu Cumhuriyetçi Parti’den olan 88 Kongre üyesinin bugün öğleden sonra (Çarşamba) imzaladığı bir mektupta Obama’dan saldırı öncesinde Kogre’ye başvurması isteniyor.
Öte yandan, ABD’deki Savaş Yektileri Yasası’na göre, Başkan’ın saldırıyla ilgili Kongre’yi 48 saat önceden bilgilendirmesi gerektiği gerçeğini de hatırlatmakta fayda var.
Operasyonun Batı için diğer bir manası da…
Dışardan umut verici görüntü o ki, Mısır’daki çifte stadart ve göz yumulan insanlık ayıbına rağmen, Ortadoğu’nun bir başka bölgesindeki drama karşı ‘kırmızı çizgi’den hala bahesedilebiliyor olmasıdır.
Başkan Obama nasıl kimyasal saldırı gibi insanlık dışı bir eylemi ‘kırmızı çizgi’ olarak belirleyerek Suriye’ye askeri operasyonu düşünüyorsa, yine insanlığın ortak değerlerine göre, önce demokrasinin ardından demokrasi yanılısı göstericilerin katliamı ve insan hakları ihlallerinin yaşandığı Mısır’da sınırın çoktan aşıldığı, hatta uluslararası hukukun ‘kırmızı çizgi’si olan, ”savaş suçu” niteliğindeki tutukluların yargısız infazların ortaya çıkması, uluslararası bir yaptırım gerektiriyordu. Bu konuda zor duruma düştüğünü, hatta duvara çarptığını söyleyebileceğimiz Batı için, Suriye’deki kimyasal silah gerçeği ve Suriye’ye yönelik askeri operasyon konusu, Türkiye’ye yaklaşma ve Mısır’da yüzleşmek zorunda bırakılmak üzere oldukları büyük bir ayıptan bir süreliğine uzalaşıp soluk alarak zaman kazanma anlamında ayrı bir manaya geliyor.
Olayın ABD açısından bir başka boyutu ise, Usame Bin Ladin’in yakalama olayında olduğu gibi, içerde güç tazeleyen Obama’nın, savaşlara karşıymış gibi görünse de ”sağlam gerekçeli” bir askeri operasyonla içerde ve dışarda ihtiyacı olduğu prestiji yeniden kazanma fırsatı vermesidir. Ancak Obama’nın ve ABD’nin Suriye için bir askerini dahi feda etmesi hiç de kolay görülmüyor.
Suriye’ye yapılacak saldırı, kimyasal silah kullanımının dünyanın hiçbir ülkesine tahammül edilmeyeceği anlamı taşırken, ileri hedeflerden biri olarak görülen İran’a, iddia edilen nükleer silahlar projesi konusundaki çalışması gerekçesiyle ciddi bir göz dağı verilmesi manası da taşıyor. Bu ve bunun gibi birkaç nedenden İsrail’in de gayrı resmi destek verdiği Suriye’ye saldırı planının, Mısır’daki demokrasinin ve halkın katliamı ve insan hakları ihlallerini örtmesi bakımından da ayrı bir özelliğe sahip bulunuyor.
Öte yandan Mısır’daki insanlık suçuna varan drama sessiz kalan veya diktatörden yana açık ve gizli tavır alan bir takım sözde insan hakları kuruluşu ve STK’ların Suriye konusunda da son günlerde aralarında anlaşmışçasına 100 bin kişinin hayatına mal olan, en sonuncuları da kimyasal silahla gerçekleştirilen toplu ölüm olaylarına rağmen, siyasi operasyonun yapılmamasından ve olayların sorumlusu rejimden yana tutumlarıyla barış sevdalısı gibi görünmeleri de, kendileri açısından ayrı bir tezat oluşturuyor. Operasyon yapılmaması yönünde ciddi kampanyalara başladıkları görülüyor.
Sonuçta, bugüne kadar İran-Irak Savaşı’nda olduğu gibi tarafların birbirine kırdırılması olayının yeniden canlandığı Suriye’de, buna komşu ülkelerin de dahil edilme çabaları ve silah sanayinin ovuşturdukları elleri görür gibiyiz. Suriye’de 100 bin kişinin ölümünün ardından yapılacak bir askeri operasyonun, insanlık dramına ve ‘kırmızı çizgi’nin geçilmesine karşı verilecek cevap dışında, ”İsrail geri planlı ABD liderliğindeki Batı”nın, Mısır projesini sağlama alma ve Suriye’de mevzi kazanması açısından da ayrı bir önemi bulunuyor. Bu yüzden de, Suriye’ye yönelik operasyonda, gerek BM’de, gerekse Washington’daki olayı gündemden düşürmeyecek ayak sürme ve siyasi süreci uzatma girişimleri hala prim yapıyor. Özellikle de, istenildiği kadar kırmızı çizgi konsun veya kırmızı ışık yakılsın, bugüne kadar sorunu uzatan güçlerin bu tutumunu değiştirmesinin de ne kadar zor olduğunu ve menfaat çatışmasında yapacakları hesaba bağlı olduğunu asla unutmamak gerek.
Bakalım kimin kırmızısı daha kırmızı çıkacak, yada hepsi birden sarıya mı dönecek? Yani bugüne kadar ısrar edilen, 100 binlerin ölümüne, 10 binlerce yıllık yerleşik kültürün izlerinin silinme çabalalarına çanak tutan ”oyalama taktiği” devam mı edecek?.. Ancak en büyük ve önemli adımı Obama’nın atması beklenirken, bu da Pazartesi’nden önce belirlenmiş olacak. Aslında şu ana kadar ki en büyük sorunlardan biri de Obama’nın bu adımı atıp atmayacağı üzerindeki belirsizlikler idi. Kapalı kapılar ardından kulağımıza gelenleri burada söyleyip manipülasyona neden olacak olumsuzlukları aktarmak yerine, Pazartesi’ne kadar bekleyip görmekte fayda var. Bakalım Obama bu hayati kararı verebilecek mi ve hangi çerçevede verecek?…