Necdet Yılmaz – New York (TURKISH JOURNAL)
13. New York Türk Filmleri Festivali Kelebeğin Rüyası ile başladı. İlk gecenin tüm geliri Soma Disaster Relief Fund’a bağışlandı.
Yılmaz Erdoğan’ın senaristliğini ve yönetmenliğini yaptığı festivalin açılış filmi gerçek bir öyküden esinlenilmiş. Eser 40’lı yılların atmosferinde Zonguldak’ta geçiyor. İki genç şair Rüştü (Mert Fırat) ve Muzaffer (Kıvanç Tatlıtuğ) şehrin ileri gelenlerinden birinin kızı Nuran’a (Farah Zeynep Abdullah) aşıktırlar. Onların hayal dolu, naif yaşamlarında en büyük destekçileri edebiyat hocaları Şair Behçet Necatigil’dir (Yılmaz Erdoğan). İki arkadaş, yakalandıkları verem hastalığı yüzünden bu dünyadan ayrılmadan önce geride birçok şiir bırakacaklardır.
Ben ölsem be anacığım
Nem var ki sana kalacak
Ceketimi kasap alacak,
Pardösömü bakkal
Borcuma mahsuben…
Ya aşklarım
Ya şiirlerim ne olacak?
Ya sen ele güne karşı
Nasıl bakacaksın insan yüzüne?
Hülasa anacığım,
Ne ambarda darım
Ne evde karım var.
Çıplak doğurdun beni,
Çıplak gideceğim.
Rüştü Onur
Öldükten Sonra
Diyecekler ki arkamdan
Ben öldükten sonra
O, yalnız şiir yazardı
Ve yağmurlu gecelerde
Elleri cebinde gezerdi
Yazık diyecek
Hatıra defterimi okuyan
Ne talihsiz adammış
İmanı gevremiş parasızlıktan.
Muzaffer Tayyip Uslu
Rüştü ve Muzaffer’in en etkilendiği Şair Orhan Veli ise
Güneşli bir günde
Masmavi göreceğiz Karadeniz’i
Balkaya’dan Kapuz’ a kadar,
Karış karış biliriz bu şehri;
EKİ’ nin çiçekli bahçeleri,
Rıhtıma kömür taşıyan vagonlarıyla;
Paydos saatlerinde yollara dökülen,
Soluk benizli insanlarıyla.
Siyah akar Zonguldağın deresi
Yüz karası değil, kömür karası
Böyle kazanılır ekmek parası…
diyor şiirinde… Bir dönem filmi olarak madenci şehri Zonguldak başarılı bir şekilde yansıtılmış eserde. Cumhuriyet modernleşmesinin simgesi halkevleri, tangolu balolar, fener alaylı bayramlar o yıllardan nostalji rüzgarları estiriyor. Ancak filmin arka planında yakın tarihimiz hakkında daha önce bilmediğimiz bazı detayları da öğreniyoruz, Mükellefiyet Yasası gibi. 1940’da çıkarılan özel bir kanunla enerji ihtiyacını karşılamak için binlerce kişi kömür madenlerinde jandarma kontrolünde zorla çalıştırılıyor. Kötü şartlar yüzünden çok sayıda insan hastalıktan ve iş kazalarından yaşamını yitiriyor. 1946’da çok partili hayata geçildikten sonra yasa kademeli olarak kaldırılsa da etkileri uzun süre devam ediyor. Bu zorlu yıllara tepki olarak 1950, ’54, ’57 seçimlerinde Milli Şef’in CHP’sini sandığa gömüp kendilerine daha iyi imkanlar vaadeden DP’ye veriyor oylarını Zonguldaklı işçiler. 1977 seçimlerine kadar da bu oran Demirel’in AP’si lehinde kalması şaşırtıyor beni. Ancak ’95 ve ’99 seçimlerinde Ecevit’in DSP’si öne geçse de 2002 seçimlerinde o da siliniyor. Bundan sonra siyasi tercihini daha çok kime kullanıyor Zonguldaklılar, siz tahmin edin?.. Aynı şekilde Somalılar da geçtiğimiz yerel seçimlerde %43 ‘le AKP’yi birinci parti yapmışlar. Türkiye’deki sosyoloji dünyadaki kurallarından farklı işliyor sanıyorum…
Festival konuğu olarak Türkiye’den gelen Mert Fırat, Kelebeğin Rüyası’nın New York gösteriminin Soma’daki maden kazasına rastlamasından üzüntü duyduğunu söyledi. “Geçen hafta Almanya’nın Dortmund kentindeki kömür ocaklarını ziyaret ettim. Bunlar 1914 yılında kurulmuş. O zamanki güvenlik önlemleri bile şimdikinden daha önde” diye devam etti konuşmasına. Geçen sene yabancı film dalında Oscar aday adaylığı konusundaki soruma, bu ödülün kendisi için önem taşımadığını ancak Türkiye’nin tanıtımı için faydalı olabileceği cevabını verdi.
İzleyicilerin çoğunluğunu Türkler oluştursa da Amerikalılar da vardı elbet. Tıpkı gösterim sırasında yanımda oturan Antonya gibi. İzleyicilerin büyük bölümünün kadın olması dikkatini çekmiş. Sebebini ya şiir sevgisi ya da aktörlerin yakışıklılığıyla açıklanabileceğini söyledi gülümseyerek.
Turkish American Society ve Moon and Stars Project’in düzenlediği ve ana sponsorluğunu Chobani’nin üstlendindiği etkinlikte yer alan 7 uzun, 2 belgesel ve 5 kısa film 16-25 Mayıs 2014’te Chelsea’deki SVA Theater’da görülebilir.