-1.7 C
New York kenti
Perşembe, Ocak 9, 2025

BM’nin Çurkin’i ve Suriye’de vites değişikliği! 

Mutlaka Oku

Selçuk Acar, BİRLEŞMİŞ MİLLETLER

ABD ve Başkan’ı Barack H. Obama, 2012 Başkanlık seçimlerine odaklanırken, ‘Arap Baharı’nın parçası olmaktan çok, İslam toplumu açısından Sunni-Şii bölünmesinin adı olan, hatta Türkiye’deki Kürt sorununun da bir parçası haline getirilmeye çalışılan Suriye’deki kriz, gün geçtikçe daha tehlikeli boyutlara doğru yol almakta. Özellikle, büyük güçlerin kendi pozisyonlarına göre, yeni yeni diplomatik ve askeri manevralar yapmalarına neden olan kriz, gerek mevcut rejimin askeri manveralarının ve dışardan gerçekleştirilecek operasyonların, gerekse bölgedeki diğer olası askeri hareketliliklerin, Suriye’yi aşan uluslararsı tehlikeli boyutlara varıp, dünyanın başına daha büyük tehlikeler açma ihtimali de yükselmiş durumda.

Aylardır BM’deki Suriye karşıtı tüm gelişmelere göğüs geren Rusya’nın BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Vitali Çurkin’in liderliğindeki ve Çin’in de içinde olduğu Doğu Bloku grubu, tüm askeri müdehale ve yaptırımlara karşı çıkarak, Annan Planı’nda ısrar ederken, çözüm konusunda aynı vitesle gidilmesinden yana bir tavır sergilenmesine öncülük ediyor. Suriye’deki mevcut yönetimden yana olan Şii İran’ın da desteklediği bu grup, Suriye’deki totaliter rejimin lideri Beşar Esad’a her türlü askeri, siyasi, ekonomik yardımda bulunmaktan da geri durmuyor.

Arap Birliği’nin dahil olduğu, Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın da desteklediği BM’deki Batı bloğu ise, yaşanan en son katliamlarla Suriye’de artık ”vites değişikliği” yapılmasından yana girişimlerde bulunuyor. Bu konudaki en yeni gelişmelerden biri de, ABD, İngiltere ve Fransa’nın ortaklaşa yeni bir yaptırım karar taslağı üzerine çalışmalara başlamış olmaları…

BM-Arap Birliği Suriye Özel Temsilcisi eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın görevi kabul etmesinden bu yana ilk defa BM’de Suriye yönetimini açıkca eleştirmesi, BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un da ilk defa Suriye’deki mevcut rejimi hedef alıp, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun aylar önce yaptığı açıklamalara paralel, Suriye’deki yönetimin meşruiyetini kaybettiğini dile getiren sert ifadeler kullanması dikkat çekiciydi.

Suriye’deki şiddetle ilgili diğer önemli bir nokta da, çözümle ilgili yapılan uluslararası kritik toplantıların öncesinde katliamların, hunharca boyutlara vardırılıp şiddetlendirilmesiyle, olayların, Libya’dan çok, NATO’nun Bosna Operasyonu öncesine benzemesine neden oldu. Hatırlanacağı üzere Bosna’da, tüm dünyanın gözleri önünde, kritik toplantılar öncesinde hunharca katliamlar artmış, ardından da, NATO operasyonu gelmişti.

Suriye krizi, 1995 yılında Srebrenitsa’da Bosnalı Müslümanların katlediği dönemde olduğu gibi Sırpların hamisi Rusya’nın kontrolünde bugüne geldi. Katliamlar askeri müdehaleye davetiye niteliğinde gün geçtikçe kabul edilemez insanlık dramına dönüşüyor. Ülkede, Yemen’de olduğu gibi bir lider değişimi de gerçekleşemedi. Diplomatik çabalar sonuç vermezken, muhalif cephedeki büyük devletler de herhangi bir askeri müdehale konusunda tam bir uzlaşı sağlamış gözükmüyorlar. Türkiye’nin de dahil olduğu ABD’nin liderliğindeki Batı bloğu ükeleri, “Suriye’nin Dostları” olarak tek çareyi, ülkedeki muhaliflere tam destekte görüyorlar ancak bunun da çareden çok daha büyük dramlara öncülük etme tehlikesi bulunuyor ve bunun önlenmesi konusunda neler yapılmıştır, orası da çok net değil.

Dışileri Bakanlarının İstanbul’da toplanması ve Kofi Annan’ın tam gün BM mesaisi, ardından da Washington ziyaretine parelel, bugünlerde, BM Güvenlik Konseyi, daha önce bir çok kez denenen Suriye karşıtı karar tasarılarını yeniden gündeme getirdi. Bu tasarıların başarısı elbette, tasarılara bugüne kadar kendi ticari ve siyasi menfaatleri doğrultusunda göğüs geren Rusya’nın ve belki de BM’nin en usta diplomatı sayabileceğimiz Rus Daimi Temsilcisi Çurkin’in tavrına bağlı. Gerek Büyükelçi Çurkin, gerekse BM Güvenlik Konseyi’nin Haziran ayı dönem başkanlığını yapan ve bir çok konuda Rusya’nın en yakın müttefiki Çin’in Daimi Temsilcisi Büyükelçi Li Baodong’un son günlerde yaptıkları açıklamalar, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın vazgeçilmez olmadığı, yani ülkede çözüm için gözden çıkarılabileceği yönünde. Bana kalırsa da Esad, bir Kaddafi olmayabilir ama Uluslararası Ceza Mahkemeleri’nde yargılanmaktan kurtulabilmesi imkansız görünüyor. Ancak Suriye’deki muhalif güçlerin Libya’daki gibi kontrolü mümkün olmayabilir ve uluslararsı güç, bir şey yapmasa da, Esad, eli silahlı gözü dönmüş muhaliflerin eline geçtiğinde olacakları tahmin dahi etmeyelim isterseniz… Olay bir kere, iç savaş havasına büründürülmüş olmaya görsün.. Durum böyle olduktan sonra, ne duymaktan, ne de görmekten hoşlanyamayacağımız vahşet bizi, insanlığımızdan utandırabilir; daha önce olduğu gibi… Bu görüntüler en çok da, bazen ekrana gelen ve bölge insanı olarak elini taşın altına koyan bizleri etkiler, eli kumandada olanları değil, tabii ki!…

Suriye’deki mevcut yönetimin değişmesinden yana olan Arap Birliği’yle, Türklerin birlikte yer aldıkları BM’deki Batı grubunun ve Libya operasyonun en aktif üyesi Fransa’yı Konsey toplantısında temsil eden Maslahatgüzar Martin Briens’in dile getirdiği gibi, Suriye konusunda bir ”vites değişikiği’ konusundaki çalışmaların son günlere damgasını vurması bekleniyor. Hatta ABD Başkanı Barack Obama’nın önünde seçim olmasaydı, Libya gibi Suriye’ye de çoktan bir NATO operasyonuna onay vermişti. Suriye’de yavaş yavaş insanlar katledilir, hayatları karartılırken, tarih ve kültür mirasları da bir bir yok ediliyor. Bu gidişle, totaliter rejimin lideri Esad’ı destekleyen Rusya Çin’in başını çektiği Doğu bloku, bu katliama çanak tutmaktan başka tarihte hangi rolle anılacaklardır merak ediyorum.

BM’de Batı grubu, Suriye’ye yaptırım tasarılarını gündeme getirip bu konuda yeniden bir çalışma içine girerken ve Suriye’de barış için insiyatif alan eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın ‘Temas Grubu’ oluşturulması fikrine paralel, Rus Büyükelçi Çurkin geçtiğimiz gün, BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon ve Annan’la ayrı ayrı görüşüp krizin çözümü konusunda uluslararası konferans girişimi için destek aldığını dile getirdi.

Son katliamlarla, Esad rejimiyle birlikte Annan planına da bayrak açar duruma gelen Suriye’deki muhalif grupların, barış planını başarısız ilan eden, yeni bir plan ya da eylemi gerekli kılan olaylara körük olmalarına karşın, Suriye’deki mevcut Esad yönetimini detekleyen BM’deki Rusya merkezli ‘Doğu bloğu, Suriye’de askeri seçeneklere ve yaptırımlara karşı bir tutumla, Annan planında ısrarlarını sürdüreceğe benziyor. Yaptırımlar üzerinde çalışan Batı bloğuyla birlikte, Suriye’deki dağınık muhalefetin de birlik içinde olması, hatta Annan’ın BM Güvenlik Konseyi toplantısının ardından yaptığı açıkmalarlarda olduğu gibi ‘uluslararası toplumun tek ses olabilmesi’ çözümün en kritik noktasını oluşturuyor…

Bütün mesele, Esad’ı ikna edip koltuğu bırakmasını sağlamak, ancak bu, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’yla gerçekleşmediğine göre, dünyada hiç bir ülke ve liderin de normal şartlarda bunu başarması imkansız görünüyor. Esad bir yolunu bulup en acısız bir şekilde koltuğu bırakma yollarını ararken, ‘Muhalif güçler’in eninde sonunda Suriye’nin diktatörünü al aşağı etmesi kançınılmaz görünüyor. Bugün için Esad’ı iknayla birlikte, Annan’ın barış planına uyulmasını sağlamak, oldukça hayati bir konu, ancak Esad rejiminin yıkılmasıyla, kan akmasını durduracak kalıcı barış üzerine ve ülkenin tam demokrasiye geçmesi süreci konusunda kafa yorup, ortak uluslararası bir insiyatif koymak çok daha önemli.

Yazar

- Advertisement -

Daha Fazla

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Advertisement -

Son Eklenenler