8.3 C
New York kenti
Pazar, Nisan 6, 2025

Kültürün Gücüyle Diplomasiyi Yeniden Düşünmek

Mutlaka Oku

(TURKISH JOURNAL) – Dr. Özgenur Reyhan Güler – 21. yüzyıl diplomasisi artık yalnızca başkentler arasında yürütülen masa başı görüşmelere indirgenemez. Küresel sorunların iç içe geçtiği, kültürel kimliklerin belirleyici hale geldiği ve halkların doğrudan etkileyici aktörlere dönüştüğü bu çağda, diplomasi dili de değişiyor. İşte tam bu noktada “kültürel diplomasi” yükselen bir değer olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle Birleşmiş Milletler’in sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda, kültürel diplomasi yalnızca yumuşak güç değil, aynı zamanda kapsayıcı, uzun vadeli ve etkili bir çözüm stratejisi haline geliyor.

Kültürel diplomasi, bir ülkenin kültürel değerlerini, sanatını, dilini, yaşam biçimini ve tarihsel mirasını paylaşarak uluslararası alanda diyalog, anlayış ve işbirliği inşa etmesidir. Bu yönüyle hem bir iletişim biçimi hem de bir barış dilidir. Ancak kültürel diplomasi, sadece tanıtmak değil, karşılıklı etkileşimi sağlamak ve ortak üretim alanları açmak anlamına gelir. Bu da onu sürdürülebilirlik açısından benzersiz bir diplomasi biçimine dönüştürür.

Amerika Birleşik Devletleri, Soğuk Savaş’tan bu yana kültürel diplomasi alanında stratejik hamleler yapan bir ülke olmuştur. Jazz sanatçılarını Sovyetler Birliği’ne göndererek “Amerikan yaşam tarzı”nı tanıtan ABD, son dönemde kültürel diplomasiye dijital içeriklerle yön vermektedir. Fulbright öğrenci değişim programı, ABD’nin en etkili kültürel diplomasi projelerinden biri olarak, binlerce uluslararası öğrenciyi Amerikan üniversiteleriyle tanıştırmıştır.

Bugün ABD, Hollywood, müzik endüstrisi ve dijital platformlar üzerinden küresel bir kültürel etki yaratıyor. Ancak son yıllarda “kapsayıcı diplomasi” adına özellikle azınlık kültürlerinin tanıtımı, yerli toplulukların sesi olma ve diaspora hikâyelerinin görünür hale gelmesi üzerine çalışmalar yapılmakta. Bu, kültürel diplomasinin yalnızca bir üstünlük aracı değil, aynı zamanda kültürel adalet ve temsil zemini de olabileceğini gösteriyor.

Türkiye ise hem jeopolitik konumu hem de kültürel çeşitliliğiyle kültürel diplomasi açısından büyük bir potansiyele sahip. Özellikle Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlar üzerinden Türkçe öğretimi, kültür merkezleri, sergiler ve kültürel iş birlikleri aracılığıyla yürütülen çalışmalar, Türkiye’nin yumuşak gücünü artırıyor.

Dizi ve sinema sektörü de bu diplomasiye entegre edilmiş durumda. “Diriliş: Ertuğrul”, “Payitaht”, “Yunus Emre” gibi yapımlar, sadece tarihi anlatmıyor; Türkiye’nin değerlerini, toplumsal yapısını ve kültürel dokusunu da aktarıyor. Öte yandan Türkiye Bursları ile Ortadoğu ve Afrika’dan gelen öğrenciler, ülkelerine döndüklerinde Türkiye’nin kültürel elçilerine dönüşüyor.

Birleşmiş Milletler çatısı altında, özellikle UNESCO nezdinde Türkiye’nin yürüttüğü kültürel miras projeleri; örneğin Göbeklitepe, Troya, Kapadokya gibi değerlerin dünya mirası olarak korunması ve tanıtılması, Türkiye’nin kültürel diplomasi vizyonunu daha da derinleştiriyor.

Sürdürülebilirlik ve Kültür: Birleşmiş Milletler Neden Kültürü Göz Ardı Etmemeli?

Birleşmiş Milletler’in 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi arasında kültür doğrudan yer almıyor; ancak aslında her bir hedefin kültürel boyutla doğrudan ilişkisi var. İklim değişikliğinden toplumsal cinsiyet eşitliğine, kapsayıcı şehirlerden barış ve adalete kadar tüm süreçlerde kültür hem bir araç hem de bir amaç olabilir. Kültürün yer almadığı bir sürdürülebilirlik vizyonu, “insanı” merkezden uzaklaştırır.

Bu nedenle BM, kültürel diplomasi projelerine daha fazla alan açmalı; kültürel çeşitliliği, yerel bilgi sistemlerini, sanat ve mirası politika tasarımına entegre etmelidir. Zira bir toplumun kültürünü anlamadan ona kalıcı bir çözüm sunmak, sadece teknik değil etik olarak da sorunludur.

Bugün çatışma, göç, çevre krizi gibi sorunların merkezinde yalnızca politik değil, kültürel kırılmalar da var. Bu nedenle geleceğin diplomasi dili çok dilli, çok kimlikli ve kültürel olacaktır. Amerika’nın küresel kültürel aktarım gücü ile Türkiye’nin kültürel hafızaya dayalı çoğulcu diplomasisi, bu alanın iki güçlü örneğidir.

Birleşmiş Milletler ve diğer çok taraflı yapılar, bu diplomasi biçimini sadece bir yumuşak güç aracı değil, barışı kurmanın, sürdürülebilirliği sağlamanın ve ortak geleceği inşa etmenin anahtarı olarak görmelidir.

Yazar

- Advertisement -

Daha Fazla

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Advertisement -

Son Eklenenler