İSTANBUL – Selçuk Acar – Türkiye ziyaretimde yakından takip ettiğim ”Contemporary İstanbul” fuarında, Türk çağdaş sanatının, kendi değer ve birikimlerine ağırlık vermeden, yüzünü sadece batıya dönerek de yol alabildiğine şahit oldum. Hatta fuarın da bu konuda, yıllar öncesiyle kıyasalanamayacak derecede büyük bir yol aldığını gördüm. Ancak Türk sanatı ve sanatçısının ne kadar başarılı olacağı konusunda endişelerim var. Demokrasi ve hukuk anlayışında olduğu gibi Türk sanatında da var olduğunu gördüğüm bir çarpıklığa dikkat çekmek istiyorum.
Fuardan edindiğim genel intibaya göre, günümüz Türk sanatçısı ve çağdaş sanatının, bulunduğu zengin noktanın farkında olmadan hareket ettiği, bazen çağdaş sanatla soyut sanatı karıştırdığı, bazen de çağdaş sanatı Batı türü sanat yapma olarak algıladığıdır. Kullandığı yol- yöntemle varacağı yerin neresi olacağını hiç hesap etmeden ve alacağı yolun sınırlı olduğunun farkında olmadan, hareket ettiğidir.
Bu tutumu ve körü körüne Batı’yı taklit zihniyetiyle de, asla Batı’nın Picasso’su olmayacağı, O’nun başarısına ulaşamayacağı gerçeğini, öğrenmesi gerektiğidir.
Bugünün Türk çağdaş sanatçısı Batılı gibi bir yaşayışla avantajlı bir noktada bulunsa da, kendi olmadan, kendi değerlerini özümsemeden, üzerinde bulunduğu toprakların 10 binlerce yıllık zengin yerleşik geçmişinin farkına varmadan, başka topraklarda doğmuş zirveye çıkmış bir sanatı taklit etmek, onu nelere taşıyabilir ki?
Bu çelişkisiyle nerelere varılabilir ki? Erol Akyavaş, İsmail Acar tarzı sanatçıların başarılı olmasının nedeni de bence Türk gibi resim yapmalarıdır. Yeteneklerine paralel, önce kendi değerlerini çok iyi çözmüş olmalarıdır.
Dün biten ‘Contemporary İstanbul’da (Cİ) yer alan konuştuğumuz bazı yabancı galerilerin bir takım önemsiz negatif kritiklerine rağmen, Cİ’nin uluslararası başarılı bir çağdaş sanat etkinliği olma yolunda hızla ilerlediğini söyleyebiliriz. Cİ ile; kendi değerlerini çözemeyerek, bunlara sırtını dönenlerin, bu değerleri çözüp, işleyenleri ise, gelenekselci, bazen de, neredeyse gerici görüp aşağılama kıskançlığıyla kafasını kuma gömenlerin ve gözü kapalı Batı’yı taklitle meşgul, çarpık bir sanat anlayışını hakim kılmaya çalıştıkları Türkiye’de, bu yılın en büyük çağdaş sanat etkinliğini izlemiş olduk. Armory, Basel, Dubai ve Frieze gibi uluslararası büyük çağdaş fuarları kadar olmasa da, artık Türkiye’de de, sanat fuarcılığı konusunda çok ciddi yolların alındığını gördük. Tüm çarpıklıklarına, bir takım eksikliklerine rağmen, yine de Cİ’yle gurur duydum; en azından İstanbul’da daha önce bu tür güzel görüntülere şahit olmadığım için…
İsterseniz, beğenimin ve tüm takdirlerimin yanında, gözüme batan bazı çarpıklıkların aklımda kalan en önemlilerine de dikkatinizi çekeyim. Atatürk resmi sergilenen 3 sanatçının da yabancılardan olduğu sizin de gözünüzden kaçmamıştır herhalde. İstanbul ve cami kolajları yapan yabancı sanatçılar da dikkatinizi çekmiştir.
Atatürk resimleri gibi Türkiye’ye ait değerleri konu yapan başka sanat eserleri de vardı. Türk bayrağı ve ay yıldızı sanat eserlerine taşıyan bir çok yabancı sanatçı da gözlerden kaçmazken, Türkiye gerçeklerine göre, bu noktada hatırlatılması gereken bir nokta da her halde, ”Türkler yapınca gerici” yaftalamasına maruz kalma ihtimalinin yüksek olmasıdır.
Uluslararası nitelikteki o kadar çok çağdaş sanat fuarını ziyaret ettim. Ancak bir ülkeden, özellikle fuarın yapıldığı ülkeden bu kadar kendine uzak sanatçılarının bir arada olduğu bir çağdaş sanat organizasyonu görmedim. İnsanın kendine, ”Bu nasıl milletini, değerlerini bilen, çözen bir sanat nesliymiş böyle. Atatürk’ü, bayrağını, milliyeti vb değerlerini çözmeden Batı’yı çözmeye kalkan bir nesil böyle.” şeklinde sorası geliyor. Özellikle ülkeni çağdaşlığa adımını attıran Atatürk’ü çizmeden, çözmeden çağdaş bir Türk sanatçısı nasıl olunurmuş merak ediyorum.
Fuardaki var olan tüm Atatürk resimlerini yapanların Türk sanatçılar olmaması, ay yıldız ve Türk bayrağını kullanan sanatçıların da Türk olmaması, Türkiye’nin ve İstanbul’un yükselen bir ekonomi ve değer olması dışında, ülkenin çağdaş sanatındaki bir çarpıklığa dikkat çekmiyor mu?
Bu arada fuardaki yabancı galerilerle konuşmamızda genel kanı, fuarın hala istedikleri uluslararası standarda ulaşamadığı şeklindeydi. Bazı galericiler ise, masraflı işler yapmanın, gücün, asla bir kalite ve sanatsal tat anlamına gelmeyeceğinin, galerilerin seçilmesinde bu tada da önem verilmesinin gereğine değindiler. Aşağı yukarı aynı yaşta olmasına rağmen, Dubai fuarı, Contemporary İstanbul’dan daha popüler olmasının da nedeni, bu olsa gerek.
Görünen o ki; yurt dışından gelen biri için Türkiye’de en göze batan konulardan biri hala, kişiliksiz ve çirkin binaların neden olduğu çarpık yapılaşma gibi, son yıllarda patlayan Türk çağdaş sanat örneğiyle de öne çıkan, Türkiye’deki çarpık çağdaşlama anlayışıdır diyebiliriz.