Necdet Yılmaz, NEW YORK (TURKISH JOURNAL)
Fotoğraf: Eren Abdullahoğulları
TÜRSAK, Kültür Bakanlığı, Türkiye Başkonsolosluğu ve Digitürk’ün sponsorluğunda gerçekleşen “New York Türk Filmleri Günleri” (Turkish Film Days) perşembe akşamı yapılan galayla Village East Sineması’nda başladı. Geceye New York Başkonsolosu Levent Bilgen, TÜRSAK başkanı Engin Yetkin, yönetmen Osman Sınav, Mevlüt Akyıldız, bazı oyuncular, Türk ve Amerikalı sinemaseverler katıldı. Filmlerden Küf, Bekarlığa Veda: 7-Haziran, Çakallarla Dans: 8 Haziran, Yeraltı, Cin: 9 Haziran’da izleyicilerle buluşacak. Eğer önceden 1(646) 481 4225’i arayıp ya da [email protected] adresinde rezervasyon yaptırırsanız ücretsiz olarak 189 2nd Avenue 12th Street’teki tarihi sinema salonunda izleyebilirsiniz.
Gala gecesi, sinemanın fuayesinde gerçekleşen resepsiyonda her ne kadar yerde kırmızı halı olmasa da, tıpkı Oscar törenlerinde olduğu gibi sponsor logolarının önünde fotoğraf çektirdi sinemaseverler. Kimi de açılış filmi olan Aşk Kırmızı’nın yönetmeni Osman Sınav’la tanışma ve sohbet etme imkanı buldu. Günlük koşuşturma yüzünden ancak böyle yerlerde karşılaşabilen New Yorklu Türkler, “n’aber, nasılsın” faslından hemen sonra Türkiye’nin baş gündemindeki konuya geçtiler hemen: Gezi Parkı protestoları. Hatta bir ara, salona elinde İngilizce olarak “Erdoğan, Türkiye’deki arkadaşlarımıza zarar vermeyi durdur” yazan pankartla giren bir genç ilgi odağı oldu.
Sinema salonunda Osman Sınav, filminin gösteriminden önce kısa bir konuşma yaptı. Filmi hakkında konuşmayı sevmediğini, Ömer Kavur’un bir sözünden örnek vererek “eğer film kendini anlatmıyorsa lafla onu anlatmaya çalışmanın anlamsız olduğunu” söyledi. Bu tür etkinliklerin sürekli hale gelip kurumsallaşması gerektiğini, izleyicilerin de en az bir yabancı arkadaşını getirerek buna destek olmalarını rica etti.
Türkiye’de 15 Mart’ta vizyona giren Aşk Kırmızı’nın konusu bir aşk üçgeni. Bir inşaat şirketinde yönetici olarak çalışan Ferhat (Tayanç Ayaydın) ve eşi Zeynep (Ezgi Asaroğlu) birbirini çok seven genç bir çifttir. Ancak Ferhat bir iş gezisi için gittiği Antalya’daki bir otelde eskortluk yapan ilk gençlik aşkı Nazlıgül’e (Nurgül Yeşilçay) rastlar. Genç adam, çok sevdiği karısı ve unutamadığı sevgilisi arasında kalır. Bu arada durumun farkına varan Zeynep kimliğini gizleyerek Nazlıgül’le tanışır. Aynı erkeği seven iki kadın çok iyi dost olurlar. Bir telefon konuşması sırasında Zeynep’in herşeyi bildiği ortaya çıkar. Nazlıgül, yıllar önce hamile kaldığı Ferhat’tan olan küçük kızını genç çifte bırakarak aradan çekilir ve ölümü tercih eder.
Film boyunca gördüğümüz bolca erotik ve sevişme sahneleri kadın izleyicilerden birini çok sinirlendirmiş olacak ki, İngilizce olarak Türkiye’deki kadınların hepsinin böyle “fahişe” olmadığını söyledi etrafına yüksek sesle. Başka bir izleyici Yeşilçam’ın 80’li yıllardaki seks filmleri furyasına tekrar döndüğünün endişesini dile getirirken, bir diğeri de Süper Baba, Kurtlar Vadisi gibi insanları ekrana bağlayan dizilerin yönetmeninin aşk filmleri konusunda başarısız olduğunu, bunun da bir soap operadan öteye gitmediğini söyledi yorumunda. Yanımda oturan Türk izleyicilerin beraberinde getirdiği Amerikalı kız arkadaşları bile en dramatik yapılmaya çalışılmış sahnelerde kahkahalarla güldüler. Bunları gözlemlerken, acaba yurtdışında yaşayan Türkler de mi muhafazakarlaşıyor, diye düşündüm bir an. Ama sonra, ülkeleriyle gurur duyabilecekleri daha kaliteli filmler görmek istiyorlar kanısına vardım…
Onca kişinin emeğiyle ortaya çıkan sinema yapıtlarını böyle kolayca eleştirmek hep rahatsız eder beni. Ancak Kültür Bakanlığı’nın halkın vergileriyle bu tür filmlere destek vermesi, onlar hakkında izleyicilere de biraz yorum yapma hakkı veriyor sanırım.
Neyse, etkinlik pek iyi bir başlangıç yapmasa da bu diğer filmlerin de böyle olacağı anlamına gelmiyor elbette. Özellikle Reha Erdem’in Cin’ini merak ediyorum. İzleyecek olanlara iyi seyirler…